PENCEREMDEN
İNSAN MANZARALARI
stiklal
Caddesi’ndeki evimde erkenden uyandım. Uyku sersemi olarak
cama yaklaştım ve uzun uzun dışarıyı seyrettim.
Sabah
olmasına rağmen İstiklal Caddesi tıklım, tıklım bin bir
çeşit insan... Bir baktım bir kız. Belli ki aile hayatında
çok fazla ilgi görememiş; o yüzden herkes ona baksın diye
saçını mora boyatmış, vücudunda bir çok demir parçası,
yırtık bir pantolon ve üzerinde ne olduğunu bile tahmin
edemediğim bir tişört. Başka biri almış omuzlarına koyu
yeşil bir ceket, içinde kırmızı kareli bir gömlek ve bordo
bir süveter ile elinde tesbih sallaya sallaya ilerliyor.
Bu adamın arkasından yürüyen siyah gözlüklü deri pantolonlu
genç kulağında kulaklı sürekli başını sallıyor. Bazı
insanlar pantolonlarını o kadar aşağı çekmiş ki neredeyse iç
çamaşırları gözükecek. O sırada bir bayan gamsız gamsız
yürürken yırtık pantolonlu bir adam kadının çantasını
kaptığı gibi koşmaya başlıyor. Kimsenin umurunda değil
neredeyse “Koş anam koş kim tutar seni!” diyecekler. Sanırım
son zamanlarda “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı
iyice yerleşmiş. Biraz ileride beş yaşlarında bir çocuk,
annesinin bacaklarına sarılmış ağlıyor. Kadın hayatından
oldukça bezmiş bir halde, sanki tüm yükü omuzlarında
taşıyor. Bu sırada bir arka sokak gözüme çarpıyor. Birkaç
adam ellerindeki mendillere sarılmış bir şey kokluyorlar.
İçimden İstanbul ne hallere düştü diyorum.
Şunu
söyleyebilirim ki İstanbul’un artık eskisiyle hiç mi hiç
alakası yok. İstanbul sokaklarında bir sürü çeşit insan var.
Ama bu insanların yarısı ailelerinden gereken ilgiyi
alamayıp caddelerde herkes onlara baksın diye akla hayale
gelmeyecek şeyler yapıyorlar. Bir kısmı da suç işleyerek bir
başkaldırı sergiliyorlar. Sanırım biraz ilgi ve şefkat bu
sorunu çözmek için yeterli olacaktır.
|